Teselli yok biliyorum, çok severken ve hatta birlikteyken bitip gidenlerin acısına. Ayrılık değil çünkü kalbe düğüm atan. Ayrılığa bile bir ağrı kesici buluyorda insan, ayrılmadan kopmaya belki uzun uykulara sebep bir şifa gerekiyor... Uyurken unutmaya yarayacak... Her gidiş bitirir mi bir şeyleri? Her giden götürür mü en güzel şeyleri? Yok mudur dönenlerin bulut yüklü özlemle döndükleri? Olmaz mı, öyle çok ki... İşte bunu bilmektir belki o güzel gözlerin kederi "benimki neden böyle bitti"


Ayrılığın güzeli var mı?
Severken ayrılmanın yarası hep kanamaz mı?
Nereye koyar insan onca birikeni?


Sadece "sevmek" harekete geçirir donmakta olan bir kalbi. Ve hızla çarpan bir kalptir her seferinde dünya üzerindeki onca güzel şeyin sebebi...Yani... Sızlayan yerinden başlamalı bir insanı sevmeye. Sevgi kadar da sevilmektir bir acının yara bandı...


Erkekler, korku, güvensizlik yaşıyor mu?
"Ya giderse?" diye titriyor mu içleri?
Yollara dalıyor mu gözleri?
İç çekerken çok ağlamış çocuk gibi titriyor mu göğüsleri?
Aldırıyorlar mı karşılarındakilerinin suskunluğunu?
Affediyorlar mı?
Susuyorlar mı?
Bekliyorlar mı?


Sana anılarla bir güzel inşa edilmiş sağlam bir bina teslim ediyorum. Bahçesinde en nadide çiçekler belki hiç bilmeyeceğin sırları olacak o bahçenin ama sen yinede gözün gibi bak. Zorla açmaya kalkma kilitli duran hiçbir kapıyı. Kendiliğinden sana açılacaktır o kapılar. Toz tutmasına izin verme pencerelerinin. Duvarlarını örümcek ağları kaplamasın. İşin zor kısmı sana düşüyor. Yani sen koruyacaksın bu binayı güneşten, yağmurdan ve örümcek tutacak her türlü karanlıktan...
Yüzünde gülümsemen varya, işte o hiç eksik olmasın. O gülümsemen güven veriyor şimdi bana. Al, bir parçamı veriyorum sana...


Biz ateşin gücünü ölçerken unuttuk ateşin devamı için uğraşmayı...


İnsan yalnızca kendisi için seviyor karşısındakini.


"Kavanoz dipli dünya" derlerdi... Boş kavonozu alıp gözümü dayar, dünyaya kavanozun dibindeki kalın camından bakar, hiçbir şeyi net göremezdim... Komik komik olurdu tüm şekiller... Yıllar geçti, "Kavanoz dipli dünya" derlerdi... Gittiğim ilk cenazenin dönüşünde aklımın bir kenarına not ettim. "Bitimli" dünya imiş meğer...


Sadece hafta sonları anımsanmıyor iz bırakanlar.


Kalbimde birikirken onca şey; tıka basa dolduğunda fırlatıp atacak gibi o kapağı sanki. Dışarı taşacak hepsi, ki taştığı da olur sıklıkla... Ama mesele kalbin tıka basa olması değil dolan o kalbin bir kavanoza benzedikçe, kırılma, darmadağın olma payının yükselmesidir... Kalın camdan ve sağlam görünsede, yüksekten düştüğünde kurtuluşu, tamiri yoktur artık. İşte bu yüzden her birimiz bazen emin olmadığımız ellere teslim ettiğimizde o dolup taşan kalbi, içindekilerle parçalanma riskinide göze alırız. Belki de bu yüzden pürüzsüz ve kırıksız değildir hiçbirimizin kalbi...


GERÇEK İHANET

Kadın kocasının arkadaşı ile aşk yaşamaktadır. Her şey yolunda gibi görünen evliliğini nasıl bitireceğini bilememektedir. Çünkü kocası son derece düşünceli, zeki ve sevecen bir adamdır. Ancak ne yazıktır ki yatak odasında karısından uzakta yaşamayı tercih etmektedir. Kadın, kaçınılmaz sonuç olarak, en sık gördüğü adama aşık olur. Her cuma öğleden sonra buluşurlar. Cumalardan birinde kadın ve sevgili, sevgilinin evindeyken telefon çalar. Yanıt vermezler. Telesekreter devreye girer. Arayan, kadının kocasıdır. Kadın adeta, yakalanmışcasına irkilir ve kulak kesilir. Kocası her zaman olduğu gibi bu cumartesi de sevgilisini arkadaşının evine getireceğini, evin müsait olup olmadığını öğrenmek istediğini söyler. Sonra...Sonrası uzun bir sessizlik...

Kadın iş arkadaşına aşıktır. Ona daha yakın olabilmek için ailesi ile, yani karısı ve çocuklarıyla ilişki kurar . Hafta sonu gezileri, akşam yemekleri, ev ziyaretleri derken istediği olmuştur. Bir süre sonra adamla aralarında aşk başlamış, ama bu arada karısının en yakın arkadaşı olmuştur. Vicdan azabı ve tutku arasında gelgitli günler yaşamaya başlar. Bir gün kapı çalınır. Diafondan gelen ses, sevgilinin karısına aittir. Son derece soğuk bir sesle aşağıya inmesini, kendisiyle konuşmak istediğini söyler. Kalbi çarparak ve bacakları titreyerek aşağı inen kadın, apartman kapısında perişan bir yüz ve ağlamaktan şişmiş gözlerle karşılaşır. "Sen benim en iyi arkadaşımdın değil mi?" diye sorar sevgilinin karısı. Cılız bir "Evet" yanıtı aldığında devam eder. "Biliyordum beni aldatıyordu. Bugün bu mektubu buldum. Okumak ister misin?" diye mektubu uzatır. Korkular içinde mektup açılır. Mektup üçüncü bir kadından gelmekte ve adamla bir süredir devam eden ilişkilerini anlatmaktadır. Aldatılan kadın ağlayarak devam eder. Konuşmaya; "En iyi arkadaşımsan, bu kadını benimle birlikte bulacaksın."
Sonra... Sonrası tarif edilmez bir sessizlik...


Her ayrılık mutlak bir sonbahar değildir. Kimbilir, belki de kapıyı çekip giden daha iyi bir hayat bırakmıştır size. Kimbilir belki de o kapının ardında daha uzun ve daha çiçekli bir yol vardır. Dayanılan onca şeyin ardından bir hediye gelecektir. Belli mi olur?


Gitme vakti gelmişti artık. Oysa gitmeye hiç gücü yoktu...O kapı öyle kolay çekilmiyordu. Geride bırakılacak olanın yükü gitmekten ağırdı. Ama gitmek lazımdı... Gitmeliydi artık. Artık...


HİÇ BİTMEYECEK SANDIĞIMIZ ACILARDA BİTİYOR ZAMANLA...


Zaman nasıl olup götürüyordu, kendi rüzgarında olan her şeyi. Savrula savrula yaşarken alışıyorduk başımıza gelenlere, yenilmenin acısı bile bitiyormuş. Gün geldi tersini yaşadım. Yaşadım ve gördüm, o bile bitiyor. Her şey bitiyor...
Gidene üzülmüyor insan nedense ayrılıklarda. Kalana daha acı sanki her şey. Kimbilir, gidenin de kendince haklı bir nedeni vardır.

Comments (0)

Computer Blogs - Blog Catalog Blog Directory BlogKüme'yi destekliyorum