İnsanlar hep yaşlılıktan ölmez.


Geride koskoca bir hayat, belki de büyük küçük birçok şey bırakarak, hiç düşünmeksizin yağmur altında yürüyorlardı. Nereye gittiklerini bilmiyor gibiydiler. Ya da gitmek istemiyor gibi...



Her insan kendi kanatlarıyla doğar...




İnsanlar gidiyor ve onları bir daha hiç görmüyoruz.



Bindiğin dalı keserken, hangi tarafından ağaca bağlı olduğuna dikkat et.



Önemli olan insanın kendisi ve öğrendiği şeylerden yarattıklarıdır.



SEVGİ VERMEKTE BİR İHTİYAÇTIR...




Sevgiyi söylemek gerek,
Hissetmek yeterli değil.
Sevgiyi göstermek gerek,
Kendinin bilmesi hiç yeterli değil.





HER KADININ...
Dönmeyi hayal edebileceği eski bir aşkı ve yaşamının aşamalarını simgeleyen yeni bir aşkı...
Belki de hiçbir vakit istemeyecek ya da ihtiyaç duymayacak olmasına karşın yine de dilediği an çekip kendine ait bir yer kiralayabilecek parası...
Patronu ya da hayallerinin erkeğiyle bir saat içinde buluşması gerektiğinde mükemmel bir giysisi...
Geride kaldığı için üzülmediği, öte yandan yaşlandığında içinde keyifle anlatacak yaşanmışlıklarla dolu bir gençlik dönemi...
Gün gelip yaşlandığında gerçeğin bilinci ve bunun için kenarda konmuş parası...
Tamir takımı, kablosuz matkap ve siyah dantel giysisi...
Her zaman onu güldüren bir arkadaşı ve yanında rahatça ağlayabileceği bir dostu...
Evinde, daha önce ailesinin bir ferdi tarafından kullanılıp da kendisine verilmemiş, güzel bir parça...
Sekiz kişilik tabak takımı, sekiz şarap bardağı ve konuklarını etkileyecek bir yemek tarifi...
Şişirilmemiş bir özgeçmişi...
Ve kederine hakim olduğu duygusu
OLMALIDIR.


HER KADIN
Kendini kaybetmeden aşık olmayı...
Dostluğunu zedelemeden istifa etmeyi, sevgilisini terk etmeyi, arkadaşlarıyla kozunu paylaşmayı...
Ne zaman daha çok gayret göstermesi, ne zaman bırakıp gitmesi gerektiğini...
Aslında gitmeyi hiç istemediği bir davette dahi iyi vakit geçirmeyi...
Dilediği bir şeyi büyük olasılıkla elde edebileceği bir biçimde istemeyi...
Kalçalarının ölçüsünü, annesiyle babasının huylarını değiştiremeyeceğini...
Mükemmel bir çocukluk dönemi yaşamışsa bunun artık geride kaldığını...
Aşk için yapıp yapamayacaklarını...
Sevmese de yalnız başına yaşayabilmeyi...
Güveneceği, güvenemeyeceği kişileri bilip, bunu kişileştirmeden kabullenmeyi...
Ruhunu dinlendirmek istediğinde (artık bu arkadaşının mutfağı mı olur, ormanda bir kulube mi olur) gideceği yeri...
Bir günde, bir ayda, bir yılda yapıp yapamayacağını
BİLMELİDİR.



ÖĞRENDİM
İnsanlara kendimi zorla sevdiremeyeceğimi öğrendim
Yapabileceğim tek şey sevebilcek biri olmak
Gerisi onlara kalmış...
İnsanları ne kadar çok düşünürsen düşün,
Onların seni o kadar düşünmediklerini öğrendim.
Güven elde edebilmek için yılların gerektiğini,
Ama yok etmek için saniyelerin bile yettiğini öğrendim.
Önemli olan hayattaki eşyaların değil,
Hayattaki kişilerin olduğunu öğrendim.
İnsanın ancak on beş dakika çekici olabildiğini
Ondan sonra alışıldığını öğrendim.
Kendimi karşılaştırmak için başkalarının en iyi yaptığını değil
Kendimin en iyi yaptıklarımı ölçüt almam gerektiğini öğrendim.
İnsanlar için olayların değil, onların önemli olduklarını öğrendim.
Ne kadar ince kesersen kes,
Kestiğinin daima iki yüzü olduğunu öğrendim.
Sevdiğin kişilere sevgi dolu sözler söylemen gerektiğini
Belki bu defa onları son defa görüşün olabileceğini öğrendim.
Her ne kadar onu çok düşünsende,
Yine de gidebileceğini öğrendim.
Kahramanların yapması gerekenleri yapanlar olduğunu öğrendim.
İnsanların seni hep hesapsız sevdiğini,
Ama bunu nasıl göstereceklerini bilmediklerini öğrendim.
Sinirlendiğimde buna değse bile
Asla acımasız olmamam gerektiğini öğrendim.
Aramızda uzak mesafeler olsa bile
Gerçek dostluğun, aşkın büyüdüğünü öğrendim.
Birinin senin gibi sevmemesi
Onun seni tüm benliğiyle sevmediği anlamına gelmediğini öğrendim.

Bir arkadaşının ne kadar iyi olursa olsun seni üzeceğini
Ve senin yine de onu affetmen gerektiğini öğrendim.
Bazen başkaları tarafından affedilmenin yetmediğini öğrendim.
Kendini de affetmeyi öğrenmelisin.
Kalbin ne kadar kırılmış olursa olsun
Dünyanın senin sıkıntılarından dolayı durmayacağını öğrendim.
Geçmişimiz ve durumumuzun olduğumuz kişiliği etkilediğini
Ama olmamız gerekene karşı sorumlu olduğumuzu öğrendim.
İki kişinin tartışmasının
Birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmediğini öğrendim.
Ve tartışmadıkları zamanda sevdikleri anlamına gelmediğini
Bazen kişiliğini eylemlerinin önüne koyman gerektiğini öğrendim.

İki kişinin tamamen aynı şeye baktıklarında bile
Farklı şeyler görebildiklerini öğrendim.
Hayatlarında hep dürüst bir şekilde daha ileriye gitmek isteyen kişilerin,
Sonuçları önemsemediklerini öğrendim.
Seni doğru dürüst tanımayan kişilerin,
Hayatını birkaç saat içinde değiştirebileceklerini öğrendim.
Verebileceğin bir şey kalmadığında bile arkadaşın ağladığında,
Ona yardım edebilecek gücü bulabileceğini öğrendim.
Yazmanın, konuşmak kadar duygusal çaba gerektirdiğini öğrendim.
En fazla önemsediğim kişilerin, benden hep uzaklaştığını öğrendim.
İnsanları üzmeden ve duyarlı olarak kendi fikirlerini söylemenin
Çok zor olduğunu öğrendim.
Sevmeyi ve sevilmeyi öğrendim...






Yaşam bir senfoniyse eğer... Önce bir giriş vardır. Bu girişle senfoniye can veren çalgılar, ince bir motifin eşliğinde kendilerini tanıtmaya başlarlar, birer ikişer. Kimi kalın sesli tumturaklıdır; kimi yumuşacıktır huzur verir. Kimisi de neşelidir, çılgındır, binbir çıngıraktan oluşmuş çocuksu iniş çıkışlarla süsler digerlerinin sürüp giden seslerini. Tıpkı bir ailenin bireyleri; annesi babası çocukları gibi.
Sonra gelişme bölümü başlar. Geri planda ilk duydugumuz bu süreçte kah alçak kah yüksek perdeden kendini belirginleştirir. Senfoninin ana teması bu...
Derken tempo hızlanır, fırtınalar kopar, çalgılar bir digeriyle çatışır. Tıpkı ailenin içindeki çatışmalar gibi... Bildik motif bile hırçınlaşmıştır.
Son bölümdeyse, bunca fırtınadan sonra giderek bir kabullenme, bir huzur bir arınma gelişir. Çalgılar birbiriyle daha yumuşak tonlar da konuşuyorlardır bu kez...
Ve... Bu müzik şöleni, bölümler boyu kah yalvarırcasına, kah sesini bazılarını sustururcasına, kah teselli ve sevgi verircesine senfoniyi ve tüm çalgıları birarada tutan o bağlayıcı motifin yorgun ama mutlu ezgileriyle, zaferini ilan edercesine muhteşem bir finale ulaşır.
Bizlerse tüm bu savaşın, farkında olmasak da, kendi yaşamımızda bir şeyler bularak dinlediğimizden, bağışlayıcı motifin senfoniyle sona eren ezgileri hayat yolundaki bir savaşçının diğerlerini anladığını belirtircesine alkışlarımızla selamlarız.
Yaşam bir senfoniyse eğer, tüm bu iniş çıkışları aşmasını sağlayan bağışlayıcı motif de... bağışlayabilmektir.



Bir fikir ekersen, bir davranış biçimi biçersin;
Bir davranış biçimi ekersen, bir alışkanlık biçersin;
Bir alışkanlık ekersen, bir kişilik biçersin;
Bir kişilik ekersen bir hayat biçimi biçersin.



İyi alışkanlıklar bizleri zirvelere taşırken, kötü alışkanlıklar insanı yerlerde süründürür.





ZEKA TÜRLERİ:
1.GÖRSEL ZEKA: Düşündüklerini gözlerinin önünde canlandırabilirler, gördükleri yerleri kolayca anımsarlar, şekilleri, makineleri severler. Mimar, mühendis, mucitler bu grupta yer alır.
2.FİZİKSEL ZEKA: Hareketlerinde esneklik ve uyum vardır. Jimnastik ve dansta başarılıdırlar. Vucut dilini güzel kullanırlar, hareketlidirler. Atletler, dansçılar, aktörler bu gruba dahil.
3. MÜZİK ZEKASI OLANLAR: Duydukları bir melodiyi kolaylıkla anımsarlar. Sürekli kendi kendilerine şarkı mırıldanır ya da ıslık çalarlar. Müzik dinlemekten bıkmazlar. Müzisyen, besteci, diskjokey, orkestra şefi müzik zekası olanlardır.
4. SÖZEL ZEKA: Sözcükleri severler, dil öğrenme yetenekleri vardır. Kitap okumayı, yazı yazmayı, konuşmayı severler. Öğretmenler, gazeteciler, yazarlar, çevirmenler ve avukatlar bu gruptandır.
5. MATEMATİKSEL ZEKA: Mantıkları güçlüdür. Rakamlarla oynamaya bayılırlar. Olayları sorgular, sık sık soru sorarlar. Bilim adamları, mühendisler, bilgisayar mühendisleri, hesap uzmanları bu zeka grubuna dahildir.
6. İÇSEL ZEKA: Kendine dönük analiz yaparlar. Kendilerini ve düşüncelerini tahlil ederler. Önsezileri güçlüdür, rüyalara önem verirler. Grup çalışmalarını sevmezler. Araştırmacı, filozof, teorisyendirler.
7. SOSYAL ZEKA: İnsanlarla çok kolay ilişki kurarlar. Kendilerini başkalarının yerine koyup onların duygu ve düşüncelerini anlayabilirler. İyi yönetici olurlar. Arkadaşları çoktur. İş adamları, politikacılar, dernek yöneticileri, bu gruba dahildir.
8. DOĞAL ZEKA: Bu kişiler doğada çok rahattırlar. Hayvanları severler, bitkileri tanırlar, doğadaki değişikliklerin farkındadırlar. Kamp kurmayı, yürüyüş yapmayı, dağlara tırmanmayı severler.

Olaya, bir de karşısındakinin bakış açısıyla bakabilmek...
Dur, bir de karşımdakini dinleyeyim diyebilmek...
İşte dünya barışına giden yol.


YAŞAMIN SONBAHARINDA
"Tanrım, yaşamımın bu döneminde bana yardımcı ol. Ve beni aşırı gevezelikten, her konuda her zaman kendi fikirlerini beyan etme yanılgısından koru.
Sürekli başkalarının davranışları hakkında fikir yürüterek, onların yaşamını yönlendirme çabasından uzak tut.
Dostlarımın sağlık sorunlarını dinleme sabrını ver ama bu arada giderek artan kendi ağrı, sızılarımdan uzun uzun söz etmenin dayanılmaz cazibesine karşı koyma gücünü de bağışla.
Arada sırada da olsa, benim de yanılabileceğimi bana unutturma.
TANRIM, olabildiğince sevimli bir insan olarak kalmamı sağla. Bir azize olmak arzusunda değilim (bir azizeyle yaşamak ne güçtür.) ama aksi bir ihtiyar olmayı kim ister.
Alıngan değil, düşünceli; her işe burnunu sokan değil, yardımcı; bağımsız ama beni düşünerek yapılmış jestleri de zerafetle kabul edebilecek bir insan olmama yardımcı ol.
Diğerlerinden daha uzun yıllar yaşadım diye benden gençolanlardan daha bilgili, daha akıllı olduğum kanısına kapılmaktan koru.
Son yıllarda gerçekten bazı değişikliklerden hoşlanmıyorsam suskun kalmama yardımcı ol. Çünkü Tanrı biliyor ya, son günlerimde hiç olmazsa bir iki dostum kalsın istiyorum.


Tanrının bana verdiği bir ders bu! Yüreğinin kapılarını başkaları için aralık tutarsan, elinde kalmış biricik hazineni de alırım senden, dedin bana!



Beklemek özveridir ask için




GÜLÜŞ
Al ekmeği benden
İstersen havayı da;
Ama gülüşünden mahrum etme beni.
Koyma gülsüz ve çiçeksiz beni
Sevinciyle coşarak parıldayan sudan
Ve senden yayılan
Gümüşün kıvılcımlarından
Pablo NERUDA



Mutluluk insanın sevdiklerinin yanında yaşaması ve sevdikleriyle beraber yaşlanmasıdır!



Beğenmek kolay, sevmek zordur çünkü. İz bırakacak bir şeylerin yaşanmasını bekler sevmek…



Saksılarda hala tek tük karanfil bulunsa da
Ovadan güz nadasları yapıldı çoktan
Tohum saçılıyor
Ve zeytinler devşirilmekte.
Bir yandan kışa girilmekte,
Bir yandan bahar fidelerine yer açılıyor.
Bense hasretinle dolu
Ve büyük yolculukların sabırsızlığıyla yüklü
Yatıyorum demirli bir şilep gibi Bursa’da
Nazım HİKMET



Üç papaz konuşuyorlarmış. Birisi sormuş:
"Eğer dünya bir anda kapkaranlık zindan gibi olsa ne yapardın?"
Birisi; "Hemen cennetin kapılarının açılması için Allah'a dua ederdim" demiş.
Diğeri ise, "Allah'a dua ile yalvarır, benim için hangi cezayı uygun görmüşse onu çekmeye hazır olduğumu söylerdim" demiş.
En sonuncu papazın cevabı muhteşemdir:
"Ben de karanlıkta nasıl yaşayacağımı öğrenmeye çalışırdım."





Aslan için ceylan güzel bir sofra...
Ceylana göre aslan korkunç bir mahluk...
Bu iki farklı değerlendirmede insan kendi aklınca, Ceylana hak verir gibi olur. Ama ne var ki, bu hükmü verirken, az önce kesip pişirdiği tavuğu yemekle meşguldür.



Hayat bir soğandır.
Her defasında bir katını soyarsın
Ve bazen de ağlarsın.



Öksürük olmasaydı birçok insan zatüreye yakalanmak üzere olduğunu anlamazdı bile. Ateşimiz yükselmeseydi vucudumuzdaki iltihaplar öldürücü olurdu. Ağrılarımız sancılarımız çeşit çeşittir. Her birinin kaynağı şekli farklı farklıdır. Her biri ayrı bir arızayı haber verirler. Büyük ikazlarda bulunan küçük aksiliklere çok şey borçluyuz.



"Temiz vicdan kadar yumuşak yastık yoktur."



Sevgi bütün bir bedenimizdir aslında. Kötülükleri ve kini ayaklarımızın altına alıp üzerine olabildiğine bastırmalı, acı çektirmeli ve yanımızdan uzaklaştırmalıyız. İşte o zaman insan ellerinde birçok şey taşıyabilir.



İyi günde sadece davetine icabet eden
Fakat kötü gününde davetsiz gelen
Gerçek dostlar edinin.



Bir kişinin hayatı boyunca mutlu olması, tutkularının olmasına değil, onları zaptetme ve yönlendirme becerisine bağlıdır.



Bir zenginin mezar taşında şunlar yazılıydı:
Toplamayı yapar,
Çarpmayı bilir,
Hayatta çıkarmayı bilmezdi.
Öldükten sonra varisleri bölmeyi öğrendiler.



Fırsatlar kendilerini arayanları bekler. Teşebbüs etmeden fırsatları yakalamak mümkün olmaz. Doğrudur; her arayan bulamaz. Ama aramadan hiç bulan olmamıştır.



Samanlıkta iğne aramanın en etkili yolu mıknatıs kullanmaktır.



Okulda geçen on iki yıldan sonra, bir ikizkenar üçgenin alanını nasıl hesaplayacağımızı biliriz. Fakat kendimizi ve değerlerimizi nasıl bağışlayacağımızı bilemeyiz.



"Her gün bir yerden göçmek ne iyi
Her gün bir yere konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş
Dünle beraber gitti cancağızım,
Ne kadar söz varsa düne ait.
Şimdi yeni bir şeyler söylemek lazım."
MEVLANA



"Bilen kişiyle dost ol, çünkü seni aydınlatır. Bilgisiz kişiyle dost ol, çünkü sen onu aydınlatırsın. Bilmediğini bilmeyenlerden hemen uzaklaş, çünkü onlar aptaldır, seni de aptallaştırır.
KONFÜÇYÜS



Ağlamak "Duygusal" görünme riskini göze almaktır.
Duygularını açmak "Kendini ortaya koyma" riskini göze almak riskini...
Düşüncelerini söylemek ise "Dokuz köyden kovulma" riskini...
Umutlanmak "Hayal kııklığına uğrama" riskini göze almak riskini..
Sevmek ise "Karşılık görememe" riskini göze almaktır.
Ama riskler alınmalıdır, çünkü hayatımızın en büyük riski:
HİÇ RİSK ALMAMAKTIR.
Çünkü yaşamak "ölme" riskini göze almaktır.



Sizin bir yemeğiniz olsa. O yemeğe muhtaç çok insan olsa. Ondan yedirdikçe artsa. Ve ondan sadece sizde olsa...
Böyle bir yemeği tanıdığınıza tanımadığınıza tattırır mıydınız?
Eğer cevabınız "evet" ise alın size tarifi:
GEREKLİ MALZEMELER:
Bir ölçek "merhaba"
Bir ölçek "iyi günler"
Birazcık ilgi,
Bir tutam anlayış,
Normal ölçüde nezaket,
Bir tatlı kaşığı tolerans.
Malzemeyi iç dünyanızdan alın, yıkamaya gerek yoktur, temizdir. Teknenizde yavaşca karıştırın. Kokusu her yanınıza sinince içine duygu şerbeti ekleyin ve karıştırın. Karışımı hayat tabağının üzerine yavaşça boşaltın. Üzerine sevgi mermalatıyla süsleyin. Bir parça gökkuşağının renklerinden serpiştirin. Gün boyunca afiyetle yiyin.
Sadece kendiniz yemeyin, herkese yedirin.
Afiyet olsun.


Biz her şeyi aynada muamma olarak görüyoruz. Bazen aynanın içine bakabilir ve diğer tarafta neler olduğunu bir parça keşfedebiliriz. Aynayı bütünüyle parlatırsak daha çok şey görebiliriz. Ancak o zaman da kendimizi tanımaz oluruz.





Palyaçolara bakmak eğlencelidir. Çünkü çok çirkindirler. Aynanın karşısında maskelerini çıkardıkları vakit gayet güzel olurlar. İşte bu yüzden palyaçolar sirkte kendi vagonlarına girip kapıyı arkadan kapadıklarında çok üzgün ve mutsuz olurlar.




Eğer bir şey çizecek olsam ve çizeceğim şeyin canlılığını verebilseydim, bir tek çizgi çizemezdim. Bütün renklere ve hırslı kalemlere karşı kendilerini savunamayacak bir şeye hiçbir zaman can vermeye cesaret edemezdim.




Şimdi her şeyi aynada
Bir muamma olarak görüyoruz.
Ama o zaman;
Yüz yüze geleceğiz
Şimdi bilgim sınırlıdır,
Ama o zaman
Bildiğim gibi
Tam bileceğim


Mutluluk bir kelebektir
Yere yakın kanat çırpar
Oysa kader bir kuştur
Büyük, kuvvetli ve kara kanatlarıyla
Aşağıda, güneş ışığında yeşile uzanmış
Hayatın üstüne çıkarır bizi
Yükseklerde uçar kaderin kuşu
Nöbet tutar acının melekleri
Ölüm yataklarının üstünde



Egenin tanınmamış kıyısında durmuyorum artık
Ama dalgalar kıyıya vurmaya devam ediyor
Ve taşlar bir oraya bir buraya sürüklenerek
Sonsuza dek sürecek
Bir yer değiştirme içindeler.




Acı bir şey karşısında ağlarız. Ama bir şey güzel olduğu zaman da gözlerimiz dolar. Bir şey komik veya çirkinse güleriz. Belki de güzel bir şey karşısında gözlerimizin dolmasının nedeni, onun sadece rol olduğunu bilmemizdir.




Yüreğim seni çok sevdi
O yürek talan
O yürek yangın yeri
O yürek seni istiyor
Bir tek seni




ÖLÇÜ
Sevdiğin müddetçe
Ve sevebildiğin kadar
Sevdiğine her şeyini verdiğin müddetçe
Ve verebildiğin kadar gençsin.
Nazım HİKMET



Her sonsuzluğun bir sonu vardır...



Ben hiç kimseyim! Sen kimsin?
Sende mi hiç kimsesin? Bir çift ettik desene.




...Ağlama sakın çocuk, ağlama!
Korkmayana zarar gelmez, bunu bil.
Sevgini hep söyle, saklama
Aklından korkuyu, gözlerinden yaşı sil.
Ahmet Hamdi TANPINAR




Mutluluk satır aralarında gizlidir.



Durup dururken içimde bir şeyler kopup tıkıyor boğazımı
Durup dururken sıçrayıp kalkıyorum yarıda bırakıp yazımı
Durup dururken rüya görüyorum bir otelde, holde, ayakta,
Durup dururken çarpıyor alnıma kaldırımdaki ağaç
Durup dururken bir kurt oluyor aya karşı bahtsız, öfkeli, aç.
Durup dururken yıldızlar inip sallanıyor bir bahçede, salıncakta
Durup dururken mezardaki halim geçiyor aklımdan
Durup dururken kafamda güneşli bir duman
Durup dururken hiç bitmeyecekmiş gibi bağlanıyorum başladığım güne,
Ve her seferinde sen çıkıyorsun suyun yüzüne...
Nazım HİKMET





Çekilmez bir adam oldum yine;
Uykusuz, aksi, nalet
Yine her seferki gibi haksızım
Sebep yok,
olması da imkansız.
Bu yaptığım iş ayıp,
Rezalet
Fakat elimde değil
Seni kıskanıyorum
beni affet...
Nazım HİKMET




Seni düşünmek güzel şey
Ümitli şey
Dünyanın en güzel sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey.
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
Ben artık şarkı dinlemek değil,
Şarkı söylemek istiyorum...
Nazım HİKMET



Yumdum gözlerimi...
...Yumulu gözkapaklarımın içindesin sevdiceğim
Yumulu gözkapaklarımın içinde şarkılar
Şimdi orada her şey seninle başlıyor
Şimdi orada hiçbir şey yok senden önceme ait
Ve sana ait olmayan.
Nazım HİKMET







Gözlerine bakarken
Güneşli bir toprak kokusu vuruyor başıma,
Bir buğday tarlasında ekinlerin içinde
Kayboluyorum...
Yeşil pırıltılarla uçsuz bucaksız bir uçurum,
Durup dinlenmeden değişen ebedi madde gibi gözlerin,
Sırrını her gün bir parça veren
Fakat hiçbir zaman
Büsbütün teslim olmayacak olan.




AŞK
Aşk dediğin nedir ki
Tenden bedenden sıyrık
Çocukların içinde
Yaşadığı bir çığlık
Aşk dediğin nedir ki
Histen nefesten bir varlık
Umutsuzluk içinde
Karanlığa son ıslık
Ahmet Hamdi TANPINAR




Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin...
Nietzsche.




Kim demiş haram nedir bilmez Hayyam
Ben haramla helali karıştırmam
Seninle içilen şarap helaldir
Sensiz içilen su bile haramdır.
Ömer HAYYAM




Ayakta ölmek, dizüstü yaşamaktan yeğdir.
Roosevelt.



Tahir olmakta ayıp değil Zühre olmak da
Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
Bütün iş Tahir'le Zühre olabilmekte
Yani yürekte.
Mesela bir barikatta dövüşerek
Mesela kuzey kutbunu keşfe giderken
Mesela denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?
Tahir olmakta ayıp değil Zühre olmak da
Hatta sevda yüzünden ölmekte ayıp değil.
Seversin dünyayı doludizgin
Ama o bunun farkında değilidir.
Ayrılmak istemezsin dünyadan
Ama o senden ayrılacak
Yani sen elmayı seviyorsun diye
Elmanında seni sevmesi şart mı?
Yani Tahir'i Zühre sevmeseydi artık
Yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Tahir olmakta ayıp değil Zühre olmak da
Hatta sevda yüzünden ölmekte ayıp değil.
Nazım HİKMET





Bırak bütün insanlar seni tanısın; ama hiç kimse seni tam olarak tanımasın. İnsanlar, sığ yerini gördükleri dereyi kolay geçerler.
Benjamin FRANKLİN



SONSUZLUK
Üç kere üç dokuz eder
Bilirsin
Birin karesi birdir
Karekökü de
Bilirsin
"Mutlu aşk yoktur."
Bilirsin
Ama baharda ya da dışarıda
Sonsuz göğün altında
Aşkın aşkla çarpımı
Garip bir şekilde hep
Sonsuzluktur.
Karekökü de yoktur.
Turgut UYAR.



Bilmelisin ki, gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez
Gerçek aşklarında!
Can YÜCEL



"Herkes aya benzer, kimseye göstermediği karanlık bir yüzü vardır."



"İnsan seksen yaşında doğup on sekiz yaşına kadar yavaş yavaş yaşasa mutlu olurdu."



"Her zaman doğruyu söyle; ne dediğini hatırlamak zorunda kalmazsın."



Gelsene dedi bana
Kalsana dedi bana
Gülsene dedi bana
Ölsene dedi bana
Geldim
Kaldım
Güldüm
Öldüm
Nazım HİKMET
(Ölmeden önceki son şiiri)




Bir adın kalmalı geriye
Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
Aynaların ardında sır
Yalnızlığın peşinde kuvvet
Evet nihayet
Bir adın kalmalı geriye
Bir de o kahreden gurbet
Sen say ki
Ben hiç ağlamadım
Hiç ateşe tutmadım yüreğimi
Geceleri koynuma almadım ihaneti
Ve say ki
Bütün şiirler gözlerini
Bütün şarkılar saçlarını söylemedi
Hele nihavent
Hiç buse geçmedi fikrimden
Ve hiç gitmedi
Bir toprak kan gibi adın
İçimin nehirlerinden
Evet yangın
Evet salaş yalvarmanın korkusunda talan
Evet kaybetmenin o zehirli boğusu
Evet nisyan
Evet kahrolmuş sayfaların arasında adın
Sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı
Bu sevda biraz nadan
Biraz da hıçkırık tadı
Pencere önü menekşelerinde her akşam
Dağlar sonra oynadı yerinden
Ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca
Sen say ki
Yerin dibine geçti
Geçmeyesi sevdam
Ve ben seni sevdiğim zaman
Bu şehre yağmurlar yağdı
Yani ben seni sevdiğim zaman
Ayrılık kurşun kadar ağır
Gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın
Yine de bir adın kalmalı geriye
Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
Aynaların ardında sır
Yalnızlığın peşinde kuvvet
Evet nihayet
Bir adın kalmalı geriye
Bir de o kahreden gurbet
Beni affet
Kaybetmek için erken, sevmek için çok geç
Ahmet Hamdi TANPINAR

"Dünya bir bilmecedir. Bu bilmeceyi çözmeye yada bundan bir anlam çıkarmaya çalışmak gereksizdir."




"Dışardan gördüğün dünya bir okuldur. Yaşam tek gerçek öğretmendir. Yaşam kişiye birçok deneyim sunar ama eğer deneyim tek başına doyum ve bilgelik getirmiş olsaydı o zaman daha yaşlı insanların hepsinin mutlu ve aydınlatılmış olmaları gerekirdi. Ama deneyimlerin arasında dersler gizlidir."





Ne kadar güçlü görünürsek görünelim,
tamamen yıkılmamıza neden olacak
gizli kalmış zayıf yanımız herzaman vardır.






Her bilgiyi kullan ama kullandığın her bilgi ruhunu doyurmaya ve ruhunu yaşatmaya yardım edemez. Sonsuz mutluluğu ve huzuru yakalamanı sağlayamaz. Yaşam, bilgiden daha fazlasını elde etmeyi gerektirir. Yaşayabilmek, yoğun duyumsamayı ve belirli düzeyde enerjiye sahip olmayı gerektirir. Yaşam bilginin yaşama geçmesi için doğru eylemi gerektirir.
Computer Blogs - Blog Catalog Blog Directory BlogKüme'yi destekliyorum