Eğer bir kişi yedi yaşındaki inançları ile otuzyedi yaşında kendini hala iyi ve mutlu hissediyorsa bu kişi ömrünü boşa harcamış demektir. Eski düşüncelerinden, alışkanlıklarından inançlarından ve sırasında eski arkadaşlarından sıyrılması gerekebilir.

Gezinen gölgedir hayat,
Gariban bir aktör
Sahnede ileri geri saatini doldurur
Ve sonra duyulmaz olur sesi bir masaldır
Gürültücü bir salağın anlattığı ki
Yoktur hiç bir anlamı



Tüm dünya bir sahnedir. Yalnızca birer oyuncu olan kadınlarla erkeklerin sahneye girip çıktığı...
Ve tek insanın ömrü boyunca pek çok rol oynadığı.


Aranan şey;
Mutluluğun heyecanıdır. Nesnenin kendisi değil.
Sevgiliyi taşımak, bir kayayı ite ite dağın zirvesine çıkarmaya benziyor. Tam zirveye gelmişken kaya büyük bir gürültüyle yeniden iniyor aşağı. Bize düşende arkasından tıpış tıpış inmek ve işe yeniden başlamak. Bu çabanın dışarıdan çok hüzünlü göründüğünü bilsek de vazgeçemiyoruz.


"Tanrılar gelip geçer, dualarsa kalıcıdır."
Yehuda AMİHAY


"En koyu yalnızlık bile bir tanığa ihtiyaç duyar"
Cemal SÜREYYA

Hem yalnızlık arıyoruz biz hemde öcü gibi korkuyoruz yalnızlıktan, istiyoruz ki yalnızlık mağaramız olsun. İçeri kimse girmesin. Biz dışarı çıkabilelim ama.


"Pehlivanın kırk numarası vardır. Çırağına yalnızca otuz dokuzunu öğretir."



Altı aydır huzur evinde kalan Levan Bey bacakları çabuk yorulduğu için şikayetçiymiş.
Yinede yaklaşan Paskalya için bazı planları varmış. Şunu düşünüyormuş Levan Bey; eğer yumurtaları gerektiği kadar güzel boyar, doğru sözcükleri bulursa yıllardır odasından çıkmayan Karin Hanımı bahçede küçük bir yürüyüşe belki ikna edebilirmiş.
Küçük oğlu da Amerika'ya gittiğinden beri tek ziyaretçisi kalmamış olmasına rağmen o sabah herkesten önce uyanmış. Uzun zamandır el sürmediği kırmızı bavulu açıp takım elbisesini çıkarmış.
Aynanın karşısında gençlik günlerindeki kadar çok zaman geçirmiş, iki sokak yukarıdaki çiçekçiden kendisi adına bir demet gül satın alan hasta bakıcıya bahşişini vermiş ve heyecandan titreyerek çalmış kadının kapısını.
Cevap veren olmamış.
Kapıyı itip girdiğinde Karin Hanımın odasını bomboş, herzaman giydiği hırkayı ilk defa ayakucunda katlı bulmuş.
Hırkayı uzaklaşan ve bir daha asla göremeyeceği bir gemiye bakar gibi bakarken umutsuzluğa kapılmış. O sırada kapıda bir hasta bakıcı belirmiş. Belli bilirsiz gülümseyerek bahçeyi göstermiş ona. Levan Bey yaşlı kadını bir dut ağacının yanında, kuru dallara bakarken görünce gözlerine inanamamış. Kadın yıllardır ilk defa odasından çıkıyormuş çünkü. Üstelik üzerinde çok güzel bir balo kıyafeti varmış.
Levan Bey'i fark edince ürpererek "Ne dersin Levan?" demiş, "Bu kış çok mu soğuk geçiyor ne?" Levan Bey paltosunu çıkarıp kadının omuzuna koymuş. "Kimin umrunda Karin" demiş, kalbinin sevinçten çatlayacağından korkarak "Kış artık kimin umrunda"



Dertlerini ararken uzağa gidenler çare bulamazlar, çünkü kendilerini de götürmüşlerdir.



Hayat sevgisinin yokluğu o kadar büyük bir şey ki, insan ilk bakışta göremiyor. Gözlerimiz o karanlığa alışacak önce... Sonra el yordamıyla ilerleyip içimizdeki o küçük ışığı sönmemekte direnen mumu bulacağız.



Aslında geçtiği her şeyi üzmektedir zaman...



Aşkın geçici olduğunu, bilincin er geç döneceğini...
Büyü bozulduğunda koşarak gelip yıkacağını her şeyi...
Büyük bir hayal kırıklığı duyacağınızı bu yüzden...
Hepsini bile bile yaşıyoruz aşkı.


Sevmeyi unutmuşsak, kalbimizi boğan o karanlık çekip gitmez üstümüzden.



Bir kere sahip olduktan sonra ihmal ediyoruz beraber olduğumuz insanı. Onu tekrar tekrar tavlamamız gerektiğini unutuyoruz. Birgün çekip gittiğinde yaşadığımız şok bu yüzden. Ona sahip olduğumuza o kadar emin oluyoruz ki, Uçup gidiverdiğinde gözlerimize inanamıyoruz. Resmen feleğimiz şaşıyor.



Aşk, insanın kendisini aptal gibi hissetmekten hoşlanabilmesidir.
Bence bu ufak tefek sorunlarla baş etmek için ödenen bedel, varlığını inkar etmekle ödediğimiz bedelden çok daha az.


Yeni arkadaş edinmek, bilge olmak için deli olmak gerektiğini onlara da öğretmek isterim...


Bu dünyaya hiçbir şey rastlantı sonucu meydana gelmez.


Kimseye öfkelenmezdi, çünkü bu, belli bir tepki göstermek, düşmanla savaşmak, kin ve öç gibi, hiç beklenmedik sonuçlara varacak durumlarla baş etmek anlamına gelecekti.


Başkalarının kurallarını enpoze etmelerini ölemek için, savaş vermek gerekiyordu.


Deli olmak düşüncelerini iletmekten aciz olmak demektir.
İnsanlar hiçbir zaman kendilerine anlatılanlardan bir şey öğrenmezler, kendi çabalarıyla öğrenirler yalnızca.


İçindeki sen, başkalarının biçimlendirmediği sen...


İnsanların mutluluk olasılığı ne kadar yükselirse, mutlulukları da o kadar artıyor demektir.


Çok güçlü bir büyücü, bütün bir ülkeyi yok etmek ister, o ülke halkından herkesin su çektiği bir kuyuya sihirli bir madde atar. Kuyunun suyunu kim içerse delirecektir.
Ertesi sabah, herkes kuyudan su çekip içer, hepside delirir. Yalnızca kraliyet ailesi, kendilerine ait özel bir kuyudan su çektiklerinden sihirbazda o kuyuyu zehirlemeyi beceremediğinden delirmezler.
Tabi kral çok kaygılanır, halkının sağlığını ve güvenliğini sağlamak için bir dizi emir verir. Ancak polisler ve müffedişlerde halkın içtiği sudan içmiş olduklarından kralın emirlerini saçma bulurlar ve emirleri uygulamazlar.
Ülkede yaşayanlar kralın emirlerini duyduklarında, onun delirdiğini düşünürler. Hep birlikte sarayının önünde toplanıp tacını ve tahtını bırakması için gösteriler yaparlar. Umutsuzluk içinde kral tahtan inmeye hazırlanırken kraliçe ona engel olarak der ki "Gel, bizde o kuyudan su içelim, o zaman bizde onlar gibi oluruz."
Ve öyle yaparlar, kral ile kraliçe de cinnet suyunu içip anında saçma sapan konuşmaya başlarlar. Bu durumda halk taşkınlığından dolayı pişman olur, Öyle ya madem kral böyle bilgece konuşuyor. Onu tahtan indirmeye gerek yok.
Ülkede barış ve huzur yeniden hakim sürer, bu halde komşularından epeyce farklı bir hayat tarzı benimsenmiştir. Ama kral ölene kadar ülkesini yönetebilmiştir.

Bazen hoşgörü sahte bir aynadır... Hayatın, "kutsallığını bozanları hoş görmeyin, asla bağışlamayın."


Geçmişi anlamlı kılan onu unutmaktır...


Kader diye bir şey yoktur. Elini uzatıp almalısın.
Ama önce ikna et.


"Yaşadığım ve yaptığım hiçbir şeyden pişman değilim. Ama keşke sevmeseydim hiçbirini."
Yıldız TİLBE



Aşk bir haberin ortasında bir şey bulupta ne yapacağını bilemeyen iki savaş çocuğu gibi kalmaktır."
M.MORGAN

"Eylülün toparlanıp gitmesini izlemektir."
T. UYAR

"Bir bakış bile anlatmaya yeterken her şeyi, kalbinde kalmasıdır..."
B. NECATİGİL

"Aşk vazgeçmektir gözlerinden"
Sezen AKSU

Geceleri ansızın uyanmaktır uykudan. Aşk bir gün anahtarın tersine döneceğine inanıp ışığa kavuşmayı özlemektir..."
Aysel GÜREL


İnsanlık evreninin odak noktası olarak gördüğü varlıktan yavaş yavaş kopmaya başladığı uzaklaştığı dönemdir yaşlılık.


Aşık olmak demek bir başkası için her şeyin en iyisini dilemek onun kendinden bile mutlu olmasını istemek demektir...


Az konuşmaya dikkat ettim, söylediklerim anlamını yitiriyor.

Yaşam yorgunu iki kişi karşılaştığında, omuzlarında dünyanın tüm dertlerini taşıyor olabilirler. Buna rağmen mucizeler gerçekleşebilir.



Kimbilir belki bu kadar sevmezdik birbirimizi
Uzaktan seyretmeseydik ruhunu birbirimizin
Kimbilir felek ayırmasaydı bizi birbirimizden
Belki bu kadar yakın olamazdık birbirimize
Nazım HİKMET


Benim günlerden beklediğim kadar
Günlerde benden bir şeyler bekler
Fakat heyhat
Benim günlere verdiklerimi
Onlar bana asla vermeyecekler

Computer Blogs - Blog Catalog Blog Directory BlogKüme'yi destekliyorum