Sadece "sevmek" harekete geçirir donmakta olan bir kalbi. Ve hızla çarpan bir kalptir her seferinde dünya üzerindeki onca güzel şeyin sebebi...Yani... Sızlayan yerinden başlamalı bir insanı sevmeye. Sevgi kadar da sevilmektir bir acının yara bandı...
Sana anılarla bir güzel inşa edilmiş sağlam bir bina teslim ediyorum. Bahçesinde en nadide çiçekler belki hiç bilmeyeceğin sırları olacak o bahçenin ama sen yinede gözün gibi bak. Zorla açmaya kalkma kilitli duran hiçbir kapıyı. Kendiliğinden sana açılacaktır o kapılar. Toz tutmasına izin verme pencerelerinin. Duvarlarını örümcek ağları kaplamasın. İşin zor kısmı sana düşüyor. Yani sen koruyacaksın bu binayı güneşten, yağmurdan ve örümcek tutacak her türlü karanlıktan...
"Kavanoz dipli dünya" derlerdi... Boş kavonozu alıp gözümü dayar, dünyaya kavanozun dibindeki kalın camından bakar, hiçbir şeyi net göremezdim... Komik komik olurdu tüm şekiller... Yıllar geçti, "Kavanoz dipli dünya" derlerdi... Gittiğim ilk cenazenin dönüşünde aklımın bir kenarına not ettim. "Bitimli" dünya imiş meğer...
Kalbimde birikirken onca şey; tıka basa dolduğunda fırlatıp atacak gibi o kapağı sanki. Dışarı taşacak hepsi, ki taştığı da olur sıklıkla... Ama mesele kalbin tıka basa olması değil dolan o kalbin bir kavanoza benzedikçe, kırılma, darmadağın olma payının yükselmesidir... Kalın camdan ve sağlam görünsede, yüksekten düştüğünde kurtuluşu, tamiri yoktur artık. İşte bu yüzden her birimiz bazen emin olmadığımız ellere teslim ettiğimizde o dolup taşan kalbi, içindekilerle parçalanma riskinide göze alırız. Belki de bu yüzden pürüzsüz ve kırıksız değildir hiçbirimizin kalbi...
GERÇEK İHANET
Kadın kocasının arkadaşı ile aşk yaşamaktadır. Her şey yolunda gibi görünen evliliğini nasıl bitireceğini bilememektedir. Çünkü kocası son derece düşünceli, zeki ve sevecen bir adamdır. Ancak ne yazıktır ki yatak odasında karısından uzakta yaşamayı tercih etmektedir. Kadın, kaçınılmaz sonuç olarak, en sık gördüğü adama aşık olur. Her cuma öğleden sonra buluşurlar. Cumalardan birinde kadın ve sevgili, sevgilinin evindeyken telefon çalar. Yanıt vermezler. Telesekreter devreye girer. Arayan, kadının kocasıdır. Kadın adeta, yakalanmışcasına irkilir ve kulak kesilir. Kocası her zaman olduğu gibi bu cumartesi de sevgilisini arkadaşının evine getireceğini, evin müsait olup olmadığını öğrenmek istediğini söyler. Sonra...Sonrası uzun bir sessizlik...
Her ayrılık mutlak bir sonbahar değildir. Kimbilir, belki de kapıyı çekip giden daha iyi bir hayat bırakmıştır size. Kimbilir belki de o kapının ardında daha uzun ve daha çiçekli bir yol vardır. Dayanılan onca şeyin ardından bir hediye gelecektir. Belli mi olur?
Gitme vakti gelmişti artık. Oysa gitmeye hiç gücü yoktu...O kapı öyle kolay çekilmiyordu. Geride bırakılacak olanın yükü gitmekten ağırdı. Ama gitmek lazımdı... Gitmeliydi artık. Artık...
Comments (0)