

Kişi istediğini yapabilir; ama ne isteyeceğini isteyemez.
Schopenhauer
Hepimiz dünyayı gerçekte olduğu gibi değil, kendi önyargılı algılarımız vasıtasıyla gözlemleriz. Dolayısıyla, gerçekten bilebileceğiniz tek şey kendinizsiniz.
Hangisi önce gelir? Önce korku hissederiz ve bedenimiz sonra mı tepki gösterir? Yoksa, bedenimiz harici uyarılara verdiği yanıtı beynimiz korku olarak mı yorumlar?
Nerden geldiğinizi bilmeden nereye gideceğinizi bilemezsiniz.
Ya espiriye katıl ya espirinin konusu ol.
Duyguların çalışması = Kan b-b basıncı, bağırsaklardaki şişkinlik, cilt ısısı, ışık, cinsel uyarı, vesaire hakkındaki bilgiler beyine iletilir. Hipotalamus bu bilgileri açlık, susama, zevk, acı, cinsel doyum, öfke ya da saldırganlık gibi duygulara çevirir. Sonra da bedenin geri kalanına otonom sinir sistemi yoluyla komutlar gönderir.
Ying ve yang: Çin felsefesinde, insanların doğadaki olayları
Deneyciliğin geçmişi eski Yunana kadar gider. Ancak deneyciliğin babası olarak kabul edilen kişi ingiliz filozof Jhon Locke'dir. 1689 yılında yazdığı İnsan Anlayışı Üzerine Bir Deneme'de bilginin sadece a posteriori, yani deneyim sonrası elde edebileceğini söylemiştir. İnsan zihninin bir tabula rasa, yani 'boş sayfa' olarak başladığını ve kişisel deneyimlerle doldurulduğunu iddia eder.

Kaybedilenlerin ardından gelip dudakların biraz üstünde konaklayan bir damla gözyaşıdır hüzün. Bazen de hiç akmayacak gibi bir yerlerde saklanan ve sıradan bakışların uzanamayacağı ıslaklık...
Bazen sert ve ani bir isyandır hüzün, yaşanamayanlara. Bazen de yaşananların bıraktığı ayak izleridir.
Ağır bedeller ödemek zorunda kaldılar. Hayatı dolu dolu yaşarken, üzüldüler, ağladılar, acı çektiler, ezildiler; ama sevmekten vazgeçmediler asla...
Gözyaşların bile biraz aktı sen ağlamak zorunda kaldığında, içinde kopan kıyametlerin gözpınarlarından akıp gitmesine tahammül edemedin sen.
Başkalarına kıyamaz onlar, hele de sevdiklerine asla. Belki de bunun içindir, sevdiklerini korumaya çalışırken kendi hayatlarını yakmaları.
Bilmenin acı vereceğini, daha çok bilmek için kendilerini kamçılayacağını iyi bildikleri halde, vazgeçmezler öğrenmekten. Öğrendikçe acı çekerler ve acı çektikçe öğrenirler onlar.
Severken yürekli sevdin. Ancak ok kağıt üstünden kayıp gitti yazdığın aşk şiirleri de ne yazık ki... Yanlış, korkak yüreklerde yer aradın sevgine.
Arasaydım eğer; ben, ben olmayacaktım ve sen geri döndüğünde ben olmayan benle karşılaşacaktın arasaydım eğer, sevgili...
Geçmiş asla geçmişte kalmaz.
Acı ona zamanın büyüklüğünü, zaman da acının bir gün eski şiddetini kaybederek katlanır hale geleceğini öğretmişti.
Acı, bir gün her şeyini kaybedebileceğini öğretmişti ona umutlarını ise asla kaybetmemesi gerektiğini.

Düşümü gerçekleştirmekten korkuyorum, çünkü o zaman yaşamak için hiçbir sebebim olmayacak.
Haindir develer en küçük bir yorgunluk belirtisi göstermeden binlerce fersah yol alırlar. Ve sonra birden diz üstü çöküp ölürler. Oysa atlar yavaş yavaş yorulurlar. Sen onlardan ne isteyebileceğini ve ne zaman öleceklerini bilirsin.
Kötülük, insan ağzından giren şeyde değildir. Kötülük ordan çıkandadır.
Gözümüzün önünde büyük hazineler olduğu zaman asla göremeyiz onları.
En karanlık an, şafak sökmeden önceki andır.
Bütün dünyayı kucaklayamayacak kadar küçük biri olduğum için, sahip olduğum az bir şeyi her zaman korumaya çalışırım.
Bir şeyi gerçekleştirmek istersen onu gerçekleştirmen için bütün evren işbirliği yapar.
Biraz şikayet edecek olursam, bu yalnızca benim bir insan yüreği olmamdandır ve insanların yürekleri böyle olur. Ulaşılmaya layık olmadıklarını ya da ulaşamayacaklarını sandıkları için en büyük düşlerini gerçekleştirmekten korkarlar. Dirilmemek üzere sona ermiş aşklar, olağanüstü olabilecek ama olmayan anlar, keşfedilmesi gereken, ama sonsuza kadar kumların altında kalan hazineler, daha aklımıza gelir gelmez bizler, yürekler hemen ölürüz. Çünkü böyle bir durumla karşılaşınca ölümcül acılar çekeriz.
Gözler Ruhun Gücünü Gösterir.
Sevdiğimiz zaman olduğumuzdan daha iyi olmak isteriz her zaman...
Bulduğun şey saf maddeden yapılmışsa
Belki de Tanrı, çölü, insanlar hurma ağaçlarını görünce sevinsin diye yarattı.
Bir şeye önem vermek başlangıçtan başka bir şey değildir.
MUTLULUĞUN GİZİ
İnsanlar resimlerin ve sözcüklerin büyüsüne kapılıp sonunda Evrenin Dilini unutur.
Öyle zamanlar vardır ki, insan hayat ırmağının akış yönünü değiştiremez.

Sevginin duvarlardan daha güçlü olduğunu söylediler. Tek umudum da bu. Öyleyse güçlü ama sevecen ellerinle yık bu duvarları. Sevecen ol çünkü içindeki çocuk çok duyarlıdır ve duvarların gereksiniminde büyümez. Öyleyse vazgeçme. Sana gereksinmem var.
Düşündüğümüz bildiğimizden çok daha az.
Sevdiğimiz bildiğimizden çok daha az.
Sevdiğimiz var olandan çok daha az
Böylece gerçekte olduğumuzdan çok daha az kendimiziz.
Duygusal aklımız sevginin gücüne inanmakta direniyor. Bize düşsel bir şey gibi geliyor. Sevgi; kendini kandırma, insan beynini uyuşturan bir şey, idealist bir düşünce ve bilimselliği olmayan bir düş, gibi yakıştırmalar yapıyoruz. Sevginin insan davranış ve kişiliğinin oluşumunda biyolojik, toplumsal, ahlaki ve zihinsel evrimleşme sürecinin yönlendirilmesi tarihsel olayların yönünün değişiminin ve toplumsal kültürün bilinçlenmesinde rol oynayan olumlu kuvvetler üzerindeki gücünü kanıtlamayı amaçlayan bütün korumalara ön yargımızla karşı çıkıyoruz.
Ancak hepimiz gizliden biraz deliyiz... Hepimiz aslında yalnızızdır ve anlaşılmak isteriz. Ama hiçbir zaman bir başkasını tümüyle anlayamayız ve hepimiz bizi çok seven kişilere bile bir parça uzak kalırız. Acımasız olanlar güçsüzlerdir; sevecenlik, yalnız güçlülerden beklenebilir. Korkuyu bilmeyenler gerçekte yürekli değildir. Çünkü yüreklilik düşünebilene karşı koyma gücüdür. İnsanları çocuk gibi görürseniz onları daha iyi anlayabilirsiniz. Ne denli yaşlı olursa olsunlar, çünkü çoğumuz hiçbir zaman büyümeyiz; yalnızca boyumuz uzar. Mutluluğa ancak beynimizi ve yüreğimizi gücümüz yettiğince eleştirdiğimizde ulaşabiliriz...
Yaşamanın amacı önemli olmaktır. Saygın olmak, bir şeyi savunmak boşuna yaşamamaktır.
Hiçbir şey gerçek değildir, hiçbir şey sürekli de değildir, her şey değişir.
Kendimizi uyarmalıyız: Çok çalışmadan ve ellerimizi kirletmeden hiçbir değişimi gerçekleştiremeyiz. Gelişimi ve kişilik oturma konusunda ezberleyecek hiçbir formul ya da kitap yoktur. Yalnızca şunları biliyorum: Yaşıyorum varım, buradayım, gelişiyorum. Yaşamımı başkaları değil kendim oluşturuyorum. Kendi kusurlarımı yanlışlarımım, suçlarımı açık yüreklilikle kabullenmeliyim. Yokluğumun acısını hiçkimse benim kadar duyamaz, ama yarın yeni bir gün ve yatağımdan çıkıp yeniden yaşamaya başlamaya karar vermeliyim. Başaramazsam sizi, yaşamı ya da Tanrı'yı suçlamanın kolaylığına sığınmamalıyım.
Anımsıyor musun yeni arabanı
Ödünç alıp çarptığım günü
Öldüreceğini sanmıştım beni öldürmedin oysa
Anımsıyor musun seni zorla sahile götürdüğüm
Yağmur yağacağını söylediğin ve yağdığı günü
"Söylemiştim sana" demeni bekledim, demedin oysa
Anımsıyor musun kıskandırmak için seni
Başka oğlanlarla oynaştığım ve senin kıskandığın günleri
Terk edeceğini sanmıştım terk etmedin oysa
Anımsıyor musun; çilekli pasta düşürüp
Arabanın paspasını irlettiğim günü
Tokatlayacağını sanmıştım beni, tokatlamadın oysa
Anımsıyor musun; dansın resmi giysili olduğu
Ve benim söylemeyi unuttuğum
Senin de kot pantolonla geldiğin günü
Bırakacağını sanmıştım beni, bırakmadın oysa
Evet yapmadığın çok şy vardı.
Ama dayandığın, sevdiğin, koruduğun beni
Çok şey vardı;
Benimde senin için yapmak istediğim
Vietnamdan döndüğünde
Dönmedin oysa...

Yüreğiniz kendi sessizliği içinde gecenin ve gündüzün gizlerini bilirler. Ama kulaklarınız, yüreğinizin bildiklerini duyabilmek için can atarlar.
İşte hayat budur..."
Pers imparatoru çok alim olan baş veziri Büz ur Mehir ile bu mesajı paylaşarak, ondan oyunu çözmesi ve kendisinin de karşılık olarak Hint imparatoruna hediye edilmek üzere başka bir oyun icat etmesini ister. Vezir haftalarca çalıştıktan sonra gönderilen satrancın her taş hareketini ve genel olarak oyunu çözer, sonra da on günde tavlayı icat eder ve imparatora sunar.
Hint imparatoruna tavla oyunuyla birlikte gönderilmek üzere söyle bir mesaj hazırlarlar.
"Evet, kim daha çok düşünüyor, kim daha iyi biliyor, kim daha ileriyi görüyorsa, o kazanır.
AMA BIRAZ DA ŞANSTIR, İşte hayat budur... "

"Söz mü? Ne sözü?... Bir aşkı anın sonuna kadar yaşayabilmek içindir fısıldanan her şey ve daha önce başkasına verilmiş bir sözü bozmaktı sevişirken sana verilen sözler...
Gitme inan bana... Bu defa söz!"
Eskiden mendiller kağıttan değildi. O yüzden yıkasan bile gözyaşlarımızı saklardı ayrılıklarda...
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun,
Git

TABULARIM TAA BURALARIM
Başını omuzlarına çökmüş bir sonbahar
Omuzları dar
Sen üstüme hüzün sıçrattın
Hani çamur üretirdi yağmurlar
Hadi git bakalım
Bensiz kadar yolun var
BENDEN UZAKTA
Git içimden git
Gitmezsen dinmeyecek
Son sözüm bu olarak kalsın
Ağlamayacağım, ölmeyeceğim hatta umursamayacağım
Seni unutacağım demiyorum
Unuttum bile
Git içimden git
Nasıl geldiysen öylece
Git içimden git
Birdenbire
Ellerini de al
O da sol tarafımda bir yerlerde olacak
Dinlediğim şarkıları da senin için
Uyuyamadığım geceleri de
Seninle gördüklerimi
Hepsini al
Götür benden götürebildiğince
Bilmiyorum sorma bütün cevaplar zor
Git içimden dışımdan her yerimden
Ağlamayacağım, ölmeyeceğim hatta umursamayacağım
Git içimden git artık
Bir yalan daha söyleyemeyeceğim

OLDU İŞTE
Biz de geçmiş olduk
bir aşk'ın daha üstünü örtüp
gözkapaklarını ellerimizle kapattık
Biz de güzel günleri
bittikten sonra anladık
Artık,
yokluğumuzla yaşayıp,
Birbirimizin adını duyduğumuzda
önümüze bakıp
vicdanımızı kanatacağız.
Artık biz...
Siz'li Biz'li olacağız!
İLAÇ
Ne yani?
Gidiyor musun gerçekten?
Git... Ben seni giderken de severim
Fakat anlatamam bu insanlara
Yüreğinin güzel olduğunu
Duymaz mısın nefretleri
Ağlamaz mısın mesela;
Sabahlara kadar iyileş diye başında durduğumu
ilaç kutularına bakıp hatırladığında

Yaşadığımız şeyleri biz icat ederiz. Dolayısıyla icat ettiğimiz şeyi yok edebiliriz.
Anlamak affetmek demektir...
Hepimiz bazen birileriyle o kadar yakınlaşırız ki dostluğumuzu ya da kardeşliğimizi hiçbir şey engellemiyoruş gibi görünür; bizi ayıran küçücük bir köprü vardır o kadar... Ama tam sen bu köprüye adım atacakken sana şu soruyu sorsam: "Bu köprüyü geçip bana gelir misin?" İşte o anda artık bunu istemeyiverirsin, sorumu tekrarlarsam öylece suskun kalırsın. O andan itibaren aramızda dağlar ve azgın nehirler girer, bizi ayıran ve birbirimize yabancılaştıran duvarlar bitiverir önümüzde ve bir araya gelmek istesekte artık yapamayız. O küçücük köprüyü düşündüğünde, sözcüklere sığmayacak kadar büyüyüverir gözünde; yutkunur ve şaşar kalırsın.
Ölümün son iyiliği bir daha hiç ölmeyecek olmak!
Evliliğini kurtarmanın tek yolu; onu bitirebilme gücüne sahip olmaktır.
Derinlere in, sonunda sevdiğinin o olmadığını göreceksin:
Sen bu sevginin içinde yarattığı duyguları seviyorsun!
Sen arzuyu seviyorsun, arzu edilen şeyi değil!
Kendi kurallarına uymayan insanlar başkaları tarafıdan yönetilmeye mahkumdur.
