Bu ara güzel şeyler oluyor... Beğendiğim, takip ettiğim, içinde çok güzel bloglara yer açan (ki artık bende onların içindeyim:)) Maydanoz blogu benim için tanıtım sayfası açmış. Ona burdan çook teşekkür ediyorum.




http://cimcimeblog.blogspot.com/

Bu güzel bloga bu adresten ulaşabilirsiniz.

Artık benim blogumunda bir ödülü var. (Umarım devamı gelir.) Ne yalan söyleyeyim arkadaşlarımda gördüğümde çok imrenmiştim. Sağolsun ortanca (http://ortancaname.blogspot.com/) arkadaşım beni blogunda ödüllendirmiş. Kendisine çook teşekkür ederim beni çok mutlu etti.

Ödülün Kuralları ise şöyleymiş;
*Sizi ödüllendirene teşekkür edin.
*Sizi ödüllendirenin blog linkini yayınlayın
*Ödülün logosunu yayınlayın
*7 Yaratıcı blogeri ödüllendirin.
*7 Bloğun linklerini yayınlayın.
*Ödüllendirdiklerinizi haberdar edin.
*Kendiniz hakkında 7 ilginç şey yazın.



Benim ödüllendirdiklerim:
(aytaç ablam kesin ödüllendirilmiştir ama onu geçemezdim)
vladimir - http://hakikivladimir.blogspot.com/
allak-bullak - http://www.allak-bullak.com/
Yaşadıkça - http://neslihan75.blogspot.com/
Maydanoz - http://cimcimeblog.blogspot.com

Ve benim hakkımda;
*Böceklerden inanılmaz derecede korkarım hatta bazen olayı abartıp büyük kara sineklerden de korkuyorum.
*Balık yemem. Kokusundan nefret ediyorum. Evdekiler balık yediğinde o masada oturmamama rağmen üstümü değiştiririm.
*Bir kitaba başlamışsam beğenmesem bile sonuna kadar okurum. Yoksa hep içimde kalır.
*Kitaplarım konusunda titizimdir, kitaplarımı asla kıvırarak okumam.
*Karşımda sakız çiğnenmesi sinirlerimi bozar. Çiğneme şekline göre sabır gösteririm yoksa dayanamayıp uyarırım.
Bloxoo sayesinde kendi blogumu tanıtma ve bir çok güzel blog tanıma fırsatım oldu. Ve orda tanıdığım blogunu keşfettikten sonra takipçisi olduğum, arkadaşlarımdan benay beni mimlemiş:)) Ki bu benim ilk mimlenişim:))) Ona burdan çoook teşekkür ediyorum.
Şimdi de sıra mim'lendirmenin gerektirdiği soruların yanıtlarına...

En sevdiğiniz blogger: fikrin ne
Yazılarını çok beğendiğim ve her gün takip ettiğim bir blogger. En beğendiğim yanı blogunu hep güncel tutması ve mutlaka her gün güncel haberlerden başlıklar yayınlaması.









En sevdiğiniz yer: Deniz olan her yeri seviyorum.Oturup saatlerce denizi izleyebilirim.











En sevdiğiniz aksesuar: Kolye takmayı seviyorum. Takıp takıştırmayı çok seven biri değilim.

En sevdiğiniz hayvan : Muhabbet kuşu. Küçükken evde beslerdik ama bizim kuş hamile kalmaya başlayınca evimiz kuş yuvasına ve dolayısıyla tüy yuvasına döndü:))Hem onun için hem de onlara bir şey olduğunda çok üzüldüğümüz için artık beslemiyoruz.













En sevdiğiniz içecek: Taze sıkılmış portakal suyu















En sevdiğiniz yemek: Mantı:))) Ama ramazan dolayısıyla dayanamayacağım için resmini koymuyorum:))


En sevdiğiniz tatlı: Çikolatalı olan her şey:)) Resmine bakmaya zor dayanıyorum ama koydum:))













En sevdiğiniz film: Aslında film izlemeyi çok seviyorum ve beğendiğim herkes mutlaka izlemeli dediğim o kadar çok film var ki.. Çok zor geldi bu soru. Ama madem bir isim vermem gerekiyor; Prestij.


















En sevdiğiniz pc programı: Eskiden en çok bs playeri kullanırdım ama bu ara medya player kullanıyorum.

En sevdiğiniz tv programı: Asi'yi izliyordum ama bitti:(( Doktorları izliyordum yarıda kestiler:(( Şimdi de Çok Güzel Hareketler Bunlar'ı izliyorum. Umarım bu bitmez:))












En sevdiğiniz renk: Pembe (toz pembe derler ya hani:))










En sevdiğiniz çizgi film karakteri: Ay savaşcısı:)) Onu sevmeyen yoktu sanırım, hele maskeli prens.. Büyüyecektik ve öyle biri gelip bizi bulacaktı..













En sevdiğiniz yazar: Kitaplarla ilgili bir blog yayınladığım için bu soruyu boş bırakıyorum.

Ve son olarak MİM'mi

Web günlüğüm
fikrin ne
saydek' e paslıyorum:)))

AYRILIK
İki rayı gibiyiz
bir tren yolunun
yakın olması neyi değiştirir
son istasyonun
Sunay Akın



Sevgi her mevsimin meyvesidir ve her elin uzanabileceği yerdedir.
Rahibe TERESA


Anne sevgisinde olanaksıza yer yoktur.
PADDOCK



Bir annenin ne çocuğa gösterdiği sevginin, ne de ona gösterdiği dostluğun bir benzeri vardır.
Hary Ward BEECHER




Sen küçücüktün
Ve yanıbaşındaydım,
Soğuk havalarda
Seni yumuşacık battaniyelere sardım
Artık büyüdün
Ve uzaklardasın,
Şimdi ellerini kaldırıyor
Ve seni dualarımla sarmalamaya çalışıyorum.
Dona Maddux COOPER



Başarısızlık bir yenilgi değildir.
Sadece başarınızın ertelenmesidir.
Geçici olarak kullandığınız bir yoldur,
bir çıkmaz sokak değil.
William Arthur WARD



Kışın buz gibi havasında içimde sıcacık bir yaz olduğunu farkettim.





Canın yanınca elimi sık,
O zaman seni ne kadar çok sevdiğimi söyleyeceğim.




Bir dokunuş, binlerce sözcüğe değer
Harold BLOOMFİELD

ANNELİK KONUSUNDA OLGUNLAŞTIĞINIZI NASIL ANLARSINIZ?

Bu dönem belki artık rock konserlerinin başınızı ağrıtmaya başladığında başlar. Ya da sofrada diğerlerinden önce kendinizi düşünmeye başladığınızda. Veya bir tartışmaya "Çünkü ben sizin annenizim, bu yüzden!" diye sonlandırmaya başladığınızı farkedersiniz.
Anneliğin yeni aşamasına ulaşmışsınızdır artık. Bütün uyarı sinyallerinden söz edeceğim. Annelik konusunda olgunlaştığınızı şu sinyalleri farkettiğinizde anlarsınız.
Çocuklarınız için hazırladığınız supu kaselere dökerken, her birine eşit miktarda sup koyduğunuzu anlamak için kaseleri ölçmeye başlarsınız.
Küçük oğlunuzun en sevdiği oyuncak arabasını kırıp, onu ağlatan ağabeyine yaptığı hatayı düzeltmesi için bir sözleşme imzalarsınız.
Bir seferde sadece bir bacağınızı traş edecek zamanı bulabilirsiniz.
Yalnız kalabilmek için banyoya saklanırsınız.
Çocuğunuzun her dağıttığını toplarsınız.
Bir partide bir başkasının çocuğu ortalığı dağıtır, siz sürekli tıkınırsınız.
Bir sürü kızarmış ekmek dilimini ve yumurtayı hiçbiri birbirine değmeyecek şekilde yerleştirme konusunda uzmanlaşırsınız.
Çocuğunuz havaalanının bekleme salonunda yüksek sesle kendisine masal anlatmanızı ister ve onu reddetmezsiniz.
Çocuğunuzun oyuncak silahlara olan merakı, hatta ekmek dilimini ısırarak silah şekli vermesi hiç sinirlerinizi bozmaz.
Ketçapın bir tür sebze olduğu konusunda umudunuz vardır. Çünkü oğlunuz ketçaptan başka bir şey yemiyordur.
Oğlunuzun artık bir kız arkadaşının olması düşüncesi bile sizi mahveder.
Bir eşinin olmasının düşüncesinden ise daha çok nefret edersiniz.
Eşinizin sandöviçlerini, ekmek dilimlerini değişik şekillerde keserek hazırladığınızı farkedersiniz.
Çocuğunuzla birlikte video izlerken avcının Bambi'nin annesine vurduğu sahneyi hemen ileriye sararsınız.
Çocuğunuz aslanları sevdiği için, onu her hafta hayvanat bahçesine götürmeye başlarsınız.
Çocuğunuz okula başladığının birinci ayında sizden ayrılmak istemediği için moraliniz çok bozulur, sonra da çocuğunuz arkasına dönüp bakmadan okula gitmeye başlayınca moraliniz daha çok bozulur.
Çocuğunuzun bebeklik giysilerini vermeye dayanamazsınız, artık bu bir tür sondur çünkü.
"Üzerinde bu güzel giysilerinle olmaz." sözleri ağızınızdan döküldüğünnde, annenizin sesini işitir gibi olursunuz.
Annenizin sizi büyüttüğü yöntemi eleştirmekten vazgeçersiniz.
Eskisi kadar rahat uyku uyuyamamaya başlarsınız.
Çocuğunuzun yüzünü temizlemek için kendi tükürüğünüzü kullanmaya başlarsınız.
Bir yerlerde ortalama bir çocuğun günde 437 soru sorduğunu okuduktan sonra, kendi çocuğunuzun "ortalamanın üstünde" olmasından gurur duyarsınız.
Uzun zamandır eşinizle gece bir yere çıkamadığınız için çocuklara bir geceliğine bakıcı bulur, sonra da gecenin yarısını telefon başında çocukları sorarak geçirirsiniz.
Günde en az bir kez "Ben bu işi yapacak kadın değilim" dersiniz, ama asla vazgeçemeyeceğinizi çok iyi bilirsiniz.
Laine Kupferberg Carter



NOT: Tavuk Suyuna Çorba kitabının 102. sayfasından alıntıdır. Kitabın 4 yazarı olduğu için ben sadece birini etiketliyorum.
Yazarlar; Jack CANFİELD, Mark Victor HANSEN, Marci SHİMOFF

Simli Hareketli Resimleri


Okulların açılmasına az kaldığı bu dönemde duyarlı arkadaşlarımız kitap kampanyaları yapmaya başladı. Amacımız bunları bloglarımızda, sitelerimizde duyuyarak daha çok kişinin görmesini ve bu kampanyalara destek olmasını sağlamak.

Eğer sizinde evinizde yararlanmadığınız ders kitapları, roman vb. var ise birine faydalı olmasını istiyorsanız lütfen aşağıdaki linke tıklayınız.

http://www.bloxoo.com/BloxooFrame.aspx?blogUrl=kurutube.blogspot.com



33 OKUL 3003 ÖĞRENCİ İÇİN EL ELE KAMPANYASI

Küçük bir çocuğun tuttuğu kalem olmaya ne dersiniz?

Bu kampanya ile ilgili gerekli bilgileri

http://uzagagidenkadin.blogspot.com/

http://fikrinne.blogspot.com/2009/08/33-okul-3003-ogrenci-icin-elele.html

adreslerinden ulaşabilirsiniz.

Güzelle Çirkin bir gün dereden geçerken hadi yüzelim demişler. Elbiselerini çıkarıp suya girmişler. Bir süre sonra Çirkin sudan çıkıp üstünü giyinip gitmiş. O gittikten sonra Güzel de sudan çıkmış. Bakmış ki elbiseleri yok. Çirkin giymiş. O da çıplak kalmamak için çirkinin elbiselerini giymiş.
O günden sonra güzel ile çirkin hep karıştırılır. Ama güzeli önceden görenler güzeli tanır. Çirkinle karıştırmazlar.




















BÖYLE BİR SEVMEK (NE KADINLAR SEVDİM)

Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
Azıcık okşasam sanki çocuktular
Bıraksam korkudan gözleri sislenir.

Ne kadınlar gördüm zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir
Hayır sanmayın ki beni unuttular
Hala arasıra mektupları gelir
Gerçek değildiler birer umuttular
Eski bir şarkı belki bir şiir

Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir
Yalnızlıklarımda elimden tuttular
Uzak fısıltıları içimi ürpertir
Sanki gökyüzünde bir buluttular
Nereye kayboldular şimdi kimbilir

Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir.
Bir gün babası Elsa'yı alıp, Roma kentinin dışındaki küçük bir köy kilisesinin çan kulesine çıkarmış. Küçük kız neden buraya getirildiğini merak ederken, "Aşağıya bak yavrum" demiş babası. Elsa korkarak eğilip aşağıya bakmış. Gördüğü, köyün kare biçimindeki meydanı ve bu meydana çıkan pek çok irili ufaklı sokaklarmış. Soran gözlerini küçük kız babasına çevirmiş. "İşte yavrum" demiş babası. "Gördüğün gibi, bir yere pek çok yönden varılabilir. İstediğin yere bir yoldan ulaşamazsan, mutlaka başka bir yolu vardır."
Babasının ne anlatmak istediğini hemen anlamış küçük kız. O sabah annesine okuldaki yemeklerin kötülüğünden söz etmiş ama annesi bu yakınmayı dinlememiş bile.
Küçük kız babasından aldığı ve bir ömür boyu unutamayacağı bu öğüt doğrultusunda oturup düşünmüş ve başka bir yol denemeye karar vermiş.
Ertesi gün okulda verilen çorbayı bir şişeye boşaltıp eve getirmiş ve aşçı başıyı ikna ederek akşam yemeğine çorbayı annesinin tabağına koymasını sağlamış. Annesi çorbadan alır almaz "Bu ne berbat şey! Aşçı çıldırmış olmalı." deyince Elsa yaptığını anlatmış ve annesi de bunun üzerine konuyla ilgileneceğine söz vermiş.
Bir zamanlar yazılarını yazmak için okyanus sahillerine giden bir adam varmış. Her sabah çalışmaya başlamadan önce yaptığı yürüyüşlerin birinde, plaja doğru baktığında dans eder gibi hareketler yapan bir insanın süliletini görmüş. Yaklaştıkça bunun genç bir adam olduğunu ve dans etmediğini, birkaç adım koştuktan sonra yerden aldığı bir şeyi yumuşak hareketlerle okyanusa fırlattığını görmüş. Ona seslenmiş:
-Günaydın ne yapıyorsun böyle?
Genç adam durmuş, başını kaldırıp cevap vermiş.
-Okyanusa denizyıldızı atıyorum.
-Sanırım şöyle sormalıyım neden okyanusa deniz yıldızı atıyorsun?
-Güneş çok yükseldi ve sular çekiliyor. Eğer onları suya atmazsam ölecekler.
-Ama delikanlı, görmüyor musun, kilometrelerce sahil var ve baştan aşağıya deniz yıldızıyla dolu. Hiçbir şey farketmez.
Genç adam kibarca dinlemiş, eğilerek yerden bir denizyıldızı daha almış ve dalgalanan denize doğru fırlatmış.
-Bunun için farketti.
Bu cevap adamı şaşırtmış, ne söyleyeceğini bilememiş. Geri dönmüş, yazısının başına geçmek
üzere kulübesine gitmiş. Gün boyunca bir şeyler yazmaya çalışırken genç adamın görüntüsü gözünün önünden gitmemiş.
Nihayet akşama doğru fark etmiş ki o koca bilim adamı, o büyük şair bu gencin davranışının özünü kavrayamamış. Çünkü bu gencin aslında yaptığının evrende bir gözlemci olmayı ve olup biteni izlemeyi değil, evrende bir oyuncu olmayı ve bir fark yaratmayı seçmek olduğunu anlamış. Sabah olduğunda, bir şey yapması gerektiğini bilerek uyanmış. Yataktan kalkmış, giyinmiş, sahile inmiş, o genci bulmuş. Ve bütün sabahı onunla okyanusa denizyıldızı atarak geçirmiş.
Kıza bir partide rastlamıştı. O gün peşinde o kadar delikanlı vardı ki...
Partinin sonunda kızı kahve içmeye davet etti.Kız parti boyu dikkatini çekmeyen oğlanın davetine şaşırdı, ama tam bir kibarlık gösterisi yaparak kabul etti. Hemen köşedeki şirin kefeye oturdular. Delikanlı öyle heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından konuşamıyordu. Onun bu hali kızın da huzurunu kaçırdı..
"Ben artık gideyim" demeye hazırlanırken, delikanlı birden garsonu çağırdı..."Bana biraz tuz getirir misiniz" dedi. "Kahveme koymak için." Yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya baktı. Kahveye tuz!. Delikanlı kıpkırmızı oldu utançtan, ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye başladı. Kız, merakla "Garip bir ağız tadınız var" dedi. Delikanlı anlattı:
"Çocukken deniz kenarında yaşardık. Hep deniz kenarında ve denizde oynardım. Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben. Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan. Ne zaman o tuzlu tadı dilimde hissetsem, çocukluğumu, deniz kenarındaki evimizi ve mutlu ailemi hatırlıyorum. Annemle babam hala o deniz kenarında oturuyorlar. Onları ve evimi öyle özlüyorum ki.." Bunları söylerken gözleri nemlenmişti delikanlının. Kız dinlediklerinden çok duygulanmıştı. İçini bu kadar samimi döken, evini, ailesini bu kadar özleyen bir adam, evi, aileyi seven biri olmalıydı. Evini düşünen, evini arayan, evini sakınan biri. Ev duyusu olan biri. Kız da konuşmaya başladı. Onun da evi uzaklardaydı. Çocukluğu gibi. O da ailesini anlattı. Çok şirin bir sohbet olmuştu. Tatlı ve sıcak. Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel başlangıcı olmuştu tabii.
Buluşmaya devam ettiler ve her güzel öyküde olduğu gibi, prenses, prensle evlendi. Ve de sonuna kadar çok mutlu yaşadılar. Prenses ne zaman kahve yapsa prensine içine bir kaşık tuz koydu, hayat boyu. Onun böyle sevdiğini biliyordu çünkü. 40 yıl sonra, adam dünyaya veda etti. "Ölümümden sonra aç" diye bir mektup bırakmıştı sevgili karısına. Şöyle diyordu, satırlarında.
"Sevgilim, bir tanem. Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum için beni affet. Sana hayatımda bir kere yalan söyledim. Tuzlu kahvede.. İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun? Öyle heyecanlı ve gergindim ki, şeker diyecekken 'Tuz' çıktı ağzımdan.. Sen ve herkes bana bakarken, değiştirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim. Bu yalanın bizim ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti. Sana gerçeği anlatmayı defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgeçtim. Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir sebep yok. İşte gerçek.. Ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve rezil bir tat. Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim. Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum. Dünyaya bir daha gelsem, her şeyi yeniden yaşamak, seni yeniden tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da.." Yaşlı kadının gözyaşları mektubu sırılsıklam ıslattı.
Lafı açıldığında bir gün biri, kadına "Tuzlu kahve nasıl bir şey" diye soracak oldu. Gözleri nemlendi kadının.. "Çok tatlı!.." dedi...



05.08.2009
Kimsesiz küçük bir erkek çocuğunu bademcik ameliyatı yapmak için getirmişler. Çocuğun tüm sevgisini bir gözü kopmuş, eski, pırtıl bir oyuncak ayıya vermiş olduğu, ayısına sarılıp, onu bırakmak istememesinden belli oluyormuş.
Vakit geldiğinde, doktor çocuğun yanına gitmiş ve artık onu ameliyata alacaklarını bildirmiş. Bu arada hastabakıcı çocuğun elinden oyuncak ayısını almak için uzandığında doktor " Ayıyı bırakın hemşire hanım, sanırım onunla da ilgilenmemiz gerekecek" diyerek hastabakıcıyı durdurmuş.
Saatler sonra çocuk kendine gelip gözlerini açtığında ilk gördüğü yastığının başına dayanmış olan oyuncak ayısı olmuş. Hem de ayısının kopmuş gözü bu hassas cerrah tarafından gazlı bez ve bantlarla özenli bir biçimde kapatılmış olarak...




PEDAGOJİ
Çocuk dediğin uslu oturur.
Çocuk dediğin büyüklerin sözünü dinler.
Çocuk dediğin "yapma" denince yapmaz.
Çocuk dediğin "yat" denince yatar.
Çocuk dediğin önüne konanı yer.
Çocuk dediğin yeni icatlar çıkarmaz.
Çocuk dediğin ders çalışır.
Çocuk dediğin dikkafalık etmez.
Çocuk dediğin çok soru sormaz.
Çocuk dediğin karşılık vermez.
Çocuk dediğin paylayınca önüne bakar.
Çocuk dediğin evi dağıtmaz.
Çocuk dediğin her şeyi istemez.
Çocuk dediğin her duyduğunu söylemez.
Çocuk dediğin anasından babasından korkar.
Çocuk dediğin her önüne gelenle oynamaz.
Çocuk dediğin büyüklerin vurduğu yerde gül biteceğini bilir.
Çocuk dediğin verilen öğütlerin dışına çıkmaz.
Çocuk dediğin "şimdi seni gebertirim"deyince sus pus olur.
Çocuk dediğin yemekten önce abur cubur yemez.
Çocuk dediğin ağaca da çıkmaz.
Çocuk dediğin kapının önüne çıkar.
Çocuk dediğin durmadan ıslık çalmaz.
Çocuk dediğin hep top peşinde koşmaz.
Çocuk dediğin kuş peşinde de koşmaz.
Çocuk dediğin kız peşinde hiç koşmaz.
Çocuk dediğin büyüklerin bir dediğini iki ettirmez.
Çocuk dediğin zırt pırt televizyonu açmaz.
Çocuk dediğin söylenen işten kaçmaz.
Çocuk dediğin anasının babasının odasını açmaz.
Çocuk dediğin kapı çalınınca koşup kapıyı açar.
Çocuk dediğin insanın tepesine binmez.
Çocuk dediğin akşama kadar bisiklete de binmez.
Çocuk dediğin kimsenin dalına basmaz.
Çocuk dediğin ıslak yerlere basmaz.
Çocuk dediğin sofrada adam gibi oturur.
Çocuk dediğin büyüklerin yanında oturmaz.
Çocuk dediğin haytalık etmez.
Çocuk dediğin çocukluğunu bilir.
Çocuk dediğin saygı sevgi bilir.
Çocuk dediğin dersini de bilir.
Çocuk dediğin insanın kafasını şişirmez.
Çocuk dediğin çok gülmez.
Çocuk dediğin çağrılınca gelir.
Çocuk dediğin yemek saatinde eve gelir.
Çocuk dediğin yüzüne bakılınca kendine gelir.

Büyüklere gelince;
Onlar büyüktürler ve her şeyi yapabilirler.
Ve çocuklar yaşlanıp ölünceye kadar,
her şeyi sadece büyüklerin yapabileceğine inanarak yaşarlar.

Derinlemesine yaşamın sırrı; küçük mutlulukların farkına varmak...



Altı dürüst adam var bana hizmet eden
Tüm bildiklerimi onlardan öğrendim ben.
Adları; "Ne ", "neden", ne zaman", "Nasıl", "Nereye" ve "Kim" dir onların.
Rudyard KİPLİNG



Kişinin başına gelebilecek en büyük felaket gözleri olupta görememektir.
Helen KELLER



Kendi kafasıyla düşünen insan özgür insandır. İnandığı doğrular için mücadele eden adam özgür insandır. Dünyanın en özgür ülkesinde yaşıyor olsanız bile, eğer kaba, kararsız, hareketsizseniz siz özgür insan değil, bir kölesiniz demektir. Özgürlüğü kazanmak size kalmış bir şey; onu başkalarından dilemenin hiçbir yararı yok.




Sevginin ölçüsü,
Ölçüsüz sevmektir.
Spinoza



Fakir bir adama balık verirsen, o gün için doyar.
Ona balık tutmayı öğretirsen, her gün doyar.


Seviyorsan birini özgür bırak onu
Geri gelirse, o senindir
Eğer gelmezse
Zaten hiç senin olmamıştır




Allahım bana değiştirebileceklerimi değiştirme gücü, değiştiremeyecelerimi kabullenme sabrı ver. Ve bundan da önemlisi, bu ikisinin arasındaki farkı ayırt edecek izanı ver.



Düşünce özgürlüğünün olmadığı yerde bilgelik olmaz.
Benjamin FRANKLİN



Mutluluğun ilk koşulu kendinin dışında bir amaca yönelmiş olmak, hayatını bu amaçla yaşamaktır.



Adı "Başkalarının fikri"dir.
Büyük saygıyla anılır.
Her şeye o karar verir.
Bazıları içinse Tanrı'nın sesidir neredeyse
Oysa donup kalmış fikirlere sadık kalınarak,
ne tek bir zincir kırabilmiş, ne de tek bir
insan ruhu özgürlüğüne kavuşabilmiştir.
Mark TWAİN



Bugünün düşleri
Yarınımızı yaratır
Computer Blogs - Blog Catalog Blog Directory BlogKüme'yi destekliyorum