Sevgiliyi taşımak, bir kayayı ite ite dağın zirvesine çıkarmaya benziyor. Tam zirveye gelmişken kaya büyük bir gürültüyle yeniden iniyor aşağı. Bize düşende arkasından tıpış tıpış inmek ve işe yeniden başlamak. Bu çabanın dışarıdan çok hüzünlü göründüğünü bilsek de vazgeçemiyoruz.


"Tanrılar gelip geçer, dualarsa kalıcıdır."
Yehuda AMİHAY


"En koyu yalnızlık bile bir tanığa ihtiyaç duyar"
Cemal SÜREYYA

Hem yalnızlık arıyoruz biz hemde öcü gibi korkuyoruz yalnızlıktan, istiyoruz ki yalnızlık mağaramız olsun. İçeri kimse girmesin. Biz dışarı çıkabilelim ama.


"Pehlivanın kırk numarası vardır. Çırağına yalnızca otuz dokuzunu öğretir."



Altı aydır huzur evinde kalan Levan Bey bacakları çabuk yorulduğu için şikayetçiymiş.
Yinede yaklaşan Paskalya için bazı planları varmış. Şunu düşünüyormuş Levan Bey; eğer yumurtaları gerektiği kadar güzel boyar, doğru sözcükleri bulursa yıllardır odasından çıkmayan Karin Hanımı bahçede küçük bir yürüyüşe belki ikna edebilirmiş.
Küçük oğlu da Amerika'ya gittiğinden beri tek ziyaretçisi kalmamış olmasına rağmen o sabah herkesten önce uyanmış. Uzun zamandır el sürmediği kırmızı bavulu açıp takım elbisesini çıkarmış.
Aynanın karşısında gençlik günlerindeki kadar çok zaman geçirmiş, iki sokak yukarıdaki çiçekçiden kendisi adına bir demet gül satın alan hasta bakıcıya bahşişini vermiş ve heyecandan titreyerek çalmış kadının kapısını.
Cevap veren olmamış.
Kapıyı itip girdiğinde Karin Hanımın odasını bomboş, herzaman giydiği hırkayı ilk defa ayakucunda katlı bulmuş.
Hırkayı uzaklaşan ve bir daha asla göremeyeceği bir gemiye bakar gibi bakarken umutsuzluğa kapılmış. O sırada kapıda bir hasta bakıcı belirmiş. Belli bilirsiz gülümseyerek bahçeyi göstermiş ona. Levan Bey yaşlı kadını bir dut ağacının yanında, kuru dallara bakarken görünce gözlerine inanamamış. Kadın yıllardır ilk defa odasından çıkıyormuş çünkü. Üstelik üzerinde çok güzel bir balo kıyafeti varmış.
Levan Bey'i fark edince ürpererek "Ne dersin Levan?" demiş, "Bu kış çok mu soğuk geçiyor ne?" Levan Bey paltosunu çıkarıp kadının omuzuna koymuş. "Kimin umrunda Karin" demiş, kalbinin sevinçten çatlayacağından korkarak "Kış artık kimin umrunda"



Dertlerini ararken uzağa gidenler çare bulamazlar, çünkü kendilerini de götürmüşlerdir.



Hayat sevgisinin yokluğu o kadar büyük bir şey ki, insan ilk bakışta göremiyor. Gözlerimiz o karanlığa alışacak önce... Sonra el yordamıyla ilerleyip içimizdeki o küçük ışığı sönmemekte direnen mumu bulacağız.



Aslında geçtiği her şeyi üzmektedir zaman...



Aşkın geçici olduğunu, bilincin er geç döneceğini...
Büyü bozulduğunda koşarak gelip yıkacağını her şeyi...
Büyük bir hayal kırıklığı duyacağınızı bu yüzden...
Hepsini bile bile yaşıyoruz aşkı.


Sevmeyi unutmuşsak, kalbimizi boğan o karanlık çekip gitmez üstümüzden.



Bir kere sahip olduktan sonra ihmal ediyoruz beraber olduğumuz insanı. Onu tekrar tekrar tavlamamız gerektiğini unutuyoruz. Birgün çekip gittiğinde yaşadığımız şok bu yüzden. Ona sahip olduğumuza o kadar emin oluyoruz ki, Uçup gidiverdiğinde gözlerimize inanamıyoruz. Resmen feleğimiz şaşıyor.



Aşk, insanın kendisini aptal gibi hissetmekten hoşlanabilmesidir.
Computer Blogs - Blog Catalog Blog Directory BlogKüme'yi destekliyorum